Nur Demirok’un işsiz kalma korkusu yüzünden, çalışanların arasında nevroz vakalarının artması ile ilgili haberi beni oldukça düşündürdü, bir yandan da yazdıklarına katılmamak elde değil. Peki, hayatımızı farkında olarak yaşamamızı engelleyen bu kaygılarla nasıl başa çıkabiliriz?
Uzmanlar, öncelikle bir psikologa gidilmesini öneriyorlar. Konuşmak, içini, korkularını dökmek şart çünkü bu korkuların nedenlerinden biri de, işle ilgili iş yerindekilere güvenmeyip konuşamamayı da kapsıyor. İş yaşamının keskin ve dolambaçlı durumlarını göz önüne aldığımızda, sanki hangi görevde çalışıyorsak çalışalım her şeyden önce keskin sinirlere sahip olmamız artık birinci önceliğe gelmiş durumda. Bu ise, bana göre önce iç dengemizi sağlamaktan ve onun durumunu sabit tutmaya çalışmaktan geçiyor.
İşsiz kalmak hoş bir durum değildir evet, kapitalist bir düzende yaşanabilir standartları sürdürmek sadece diploma veya yabancı dil ile çözülmüyor artık, kira, faturalar ve mide ise asla beklemez. Yine de, kendinizi korkularınıza bıraktığınızda her şeyin çözüleceğini düşünmüyorsunuz umarım… Hem belki de böylesi sizin için daha iyi oldu, nereden biliyorsunuz?
Kişisel önerim; işsiz kalma korkusuna harcadığınız düşüncelerinizi ve enerjinizi, alternatif düşünce ve enerjilere dönüştürmenizdir. Zaten ciddi olarak düşündüğünüzde en uygun görünen çözüm de budur. Atalarımızın dediği gibi: “Korkunun ecele faydası yok”.
Öncelikle kendinize şu soruyu sormalısınız: Sizi bu kadar korkutan aslında nedir? Çalıştığınız şirketten ayrı kalmak mı? Sadece işsiz kalmak ve bir sonraki ay aynı maaşı alamayacağınızı bilmek mi? Yoksa başka sebepler mi?
Kendinizi ne kadar tanıyorsunuz? Yapabilecekleriniz, başarabilecekleriniz hakkında ne kadar bilgi sahibisiniz? Kendi birikiminizin ne kadar farkındasınız?
En önemsiz gördüğünüz işte bile kazandığınız bir para varsa, öyle ya da böyle yarattığınız bir artı değer var demektir. Bunu küçümsemeyin, üstelik hiç gerek yok. Dünyayı başınıza yıkarsanız, dünya tabi ki başınıza yıkılır!
Baktığınız yerdedir hayat…
Daha önceki bazı yazılarımda belirttiğim gibi, öncelikle zaman yönetimi konusunda kendinizi geliştirin, şimdiden zamanınızı yönetmeye başlayın. Sonra da her şeye kötü tarafından bakmayı bırakın. Kendinize iyi, başarılı yönlerinizi hatırlatın, hatta bunu bir kağıda yazıp sık görebileceğiniz bir yere asın. Bir çok kişi bu kağıda yazma önerisini komik, aptalca ya da gereksiz bulur ama kaygıları da hala yerinde duruyordur.
O zaman o bazılarına, yanlış hatırlamıyorsam Mümin Sekman’ın bir yazısında okuduğum bir araştırmanın sonuçlarını iletelim… Yurtdışında bir okulda öğrencilere sınıfta boş kağıtlar ve kalem dağıtılıyor ve öğrencilerden isteyenlerin, ilerde neler yapmak istediklerini, kendilerini nerede gördüklerini yazmaları rica ediliyor ama herhangi bir zorunlulukları yok, yani isteyen ismini yazdıktan sonra boş kağıt verip çıkabiliyor. Çarpıcı olan ise yıllar sonra bu kağıtları yeniden çıkarıyorlar ve öğrencilerin şimdiki hayatlarıyla karşılaştırıyorlar. Kağıtları doldurup verenlerin çoğunun amaçlarına ulaştığı görülüyor. Boş kağıt verenlerin ise, o zamanlar okulda dereceler almış öğrencilerden bile olsalar şimdiki hayatlarında hala net seçimleri olmayan, genelde başıboş ve işsiz yaşayan, problemli kişiler oldukları görülüyor. “Söz uçar, yazı kalır” deyimi anlaşılan o ki, kendimize karşı da geçerliliğini koruyor.
Herkes kendi mucize reçetesini kendi yazar
O reçete için de tembellik ve korku değil, çalışma disiplini ve cesaret gerekir. Bir işe sahipken, çalışıyorken ya da işsizken nasıl bir yaşamınız var? İş dışındaki vakitlerinizi ne kadarını kendiniz için verimli değerlendiriyor, ne kadarını “sadece geçiriyorsunuz?” İnternette boş muhabbetlerde, televizyonda ya da bilgisayar oyunlarında, gazetelerin 3.sayfa ya da magazin haberlerinde vs… Ben bunlara medyatik uyuşturucular/korkutucular diyorum ama biliyorum ki bunlardan daha güçlü bir şey daha var: Siz. Kendinizde misiniz?
Sizi yavaşlatan ve bir gün ömrünüzü alacak olan sigaraya ve diğer maddelere ne şimdiye kadar ömrünüzden ne kadar zaman, bilincinizden ne kadar fire verdiniz? Hesaplarken lütfen bu maddeleri her kullandığınızda beyninizde yok olan hücreler nedeniyle varlığınızda oluşan yavaşlamayı ve sonuçlarını da hesaba katın… Kendinizi neden bu kadar boş bırakıyorsunuz, neden sevmiyorsunuz?
Kendinize sahip çıkın
O kağıdı alın ve neler yapabileceğinizi, başarabileceğinizi yazmaya başlayın. Sonra ilgilendiğiniz, ilgilenebileceğinizi düşündüğünüz alanları da ekleyin ve önemlerine göre sıralayın. Ve o alan/alanlarla ilgili tüm bilgileri incelemeye, araştırmaya, kendinizi eğitmeye başlayın. Girişimci ruhunuzu, yeni iş fikirlerinizi ortaya çıkarın. Kendinizi ne kadar sever, ne kadar saygı duyar, ne kadar özen gösterir, ne kadar büyütürseniz kendinizden de aynı karşılığı alırsınız. Tabi çevrenizden de… Kendi oyununuzu siz kurun. Kendinize koyduğunuz sınırları isterseniz yeniden bir gözden geçirin, belki daha önce görmediğiniz bir şeyi fark edersiniz, kimbilir…
Bilgi her zaman güçtür. Hiç ummadığınız bir zamanda, karşınıza alternatif olarak çıkardığınızda sizi rahatlatabilecek, gülümsetebilecek bir güç… Böylece kendinizi hazırlıksız hissetmezsiniz ve o nevrotik kaygılara ya da o kaygıları size aşılamaya çalışanlara kendinizi teslim etmezsiniz. Sürekli aşağı bakarak ne kadar ilerleyebilirsiniz?
Sizlere, Sogyal Rinpoche’un “Tibet’in Yaşam ve Ölüm” kitabından, çarpıcı bir bölümü aktarmak istiyorum:
1- Caddede yürüyordum. Yolun ortasında derin bir çukur varmış. İçine düştüm. Kayboluverdim… Umutsuzum… Ama bu benim hatam değil. Buradan çıkacak bir yol bulmam sonsuza kadar sürdü.
2- Aynı caddede yeniden yürümeye başladım. Yolun kenarında derin bir çukur varmış. Sanırım onu görmedim. Ve yeniden içine düştüm. İnanamıyorum, gene aynı yerdeyim. Ama bu benim hatam değil. Çukurdan çıkacak bir yol bulmam uzun bir zamanımı aldı.
3- Aynı caddede yürümeye başladım. Yolun kenarında bir çukur vardı. Bu kez onu gördüm. Ama gene içine düştüm… Benimki bir alışkanlık. Gözlerim faltaşı gibi açık. Nerede olduğumu biliyorum. Bu benim hatam. Bu kez hemen dışarı çıktım.
4- Aynı caddede yürümeye başladım. Yolun kenarında derin bir çukur vardı; Çevresinden dolandım.
5- Ve başka bir caddede yürümeye başladım.
Sandığımızdan çok daha fazlasıyız…
Nur Demirok’un yazısı: http://goly.in/3pk
Yorum Yazın